Allah’in sürekli müsâhede edilmesini öngören sûfîler, insanin çok ötesindeki bir Allah tasavvuru yerine insanin Allah karsisindaki durumunu ön plana çikarmislardir. Kabz-bast, vecd, cem’-fark, fenâ-bakâ, gaybet-huzur, tecellî, mükâsefe, müsâhede, kurb-bu’d, hakka’l-yakîn gibi kavramlarla bu anlayisi yansitmislardir. Tasavvuf ilminin hem hareket hem de vusûl noktasini kelime-i tevhîd olarak anlamak, tasavvuf ilmini “tasavvufî metod ve terbiye sistemi içinde bir tevhîd ilmi” olarak tarif etmek mümkün görünmektedir. Tasavvufta Allah, hem ahlâkî yetkinlesmenin kaynagi hem de rahmeti her seyi kusatan bir varlik olarak degerlendirilmektedir. Sûfîlere göre tevhid Bir’i görme ve bilme hâlidir. Sûfî yalnizca Bir’i görür, yalnizca Bir’i bilir.O’ndan baska varlik oldugunu ne görür ne de bilir. Tevhidin hakikatine eren Bir’den baskasini unutur.